Her insanın içinde garip bir yol hikayesi vardır. başı sabır,sonu umut... blog sayfama hoş geldiniz......... hannesu

8 Nisan 2017 Cumartesi

Bİ SUSUN ARTIK

Çok değil bundan 3 yada 4 yıl öncesiydi.
 CNN Türk'te Enver Aysever'in sunduğu "Aykırı Sorular" programında yazar;
 Pınar Kür; "başörtüyü gericilik olarak görüyorum" dedi. O programda söylenenleri tam okumadan üst başlıktan Allah Allah "Olabilir hanfendinin kendi fikridir" demiştim.
Amma velakin programda sarf ettiği sözlerin tamamını okuduğunuzda sözüm ona kendilerini çağdaş, modern, aydın bizleri ise gerici, dar görüşlü olarak gören bu kesimin aslında iç dünyalarının ve beyinlerinin ne denli kapkara koyulukta olduğunu ifşa ediyordu Pınar hanım.
Zira bende bu ifşayı  kayıt tutmak adına programdan sonra 9 Nisan 2014 te  yazdığım ve o gün "Sonsuz Ark" ta yayınlanan yazımı bugün kendi bloğumda paylaşmak  istedim.








CNN Türk'te Enver Aysever'in sunduğu Aykırı Sorular programına katılan yazar Pınar Kürbaşörtülüler için skandal ifadeler kullandı. Pınar Kür, daha da ileri giderek, başörtülü kızlara Playboy kızları benzetmesi yaptı. 


Kür, "ben öyle başını, şurasını burasını örten kadınlarla, tamamen Playboy dergisine çıplak poz veren kadınlar arasında zihniyet olarak fark görmüyorum".   dedi
.



Bİ SUSUN ARTIK   





Çekin nefeslerinizi hastalıklı beyinlerinizin suçluluk psikolojisiyle ürettiği paranoyaların kararttığı hayatlardan artık…

Size ne bizim örtümüzden, şeklinden; bilmem neyimizden?...

Size ne?...

Söylesenize siz kimsiniz?

Hayata ‘vur patlasın-çal oynasın, ye-iç, tepin-dur’ mantığının ötesinden bakamayan, fikir sancılarıyla damıtılmamış iki basit kelimeyle cümle kurmayı aydınlık ve ilericilik sayan sizler, keyfinizce hor gördüğünüz başka başka hayatları hedefleyerek, sırf sadist duygularınız tatmin olsun diye her türlü aşağılamayı yapabildiğiniz insanların neyi niye yaptığının derdi size mi kaldı?

Bu toprakların tüm masumlarının haklarını ve mallarını gasp ederek kurduğunuz muz cumhuriyetinizde hiçbir şey için bedel ödememenin rahatlığı ve şımarıklığıyla yıllarca yaptığınız eziyetler, zulümler yetmedi mi?
Artık kendi sırça köşklerinizde yaşayın işte... Yedi sülalenize yetecek kadar yığdınız mallarınız  neyinize yetmiyor?...

Hem azmayan medenî erkeklerin olduğu dünyanın en lüküs sahillerinde soyunuk sayılmadığınız bikinili hallerinizle, bidon kafalı asgari ücretlinin aylık maaşı kadar parasıyla aldığınız kokteylerle keyifler çatsanıza.
Bir başörtülünün ne amaçla örtündüğü veya soyunan kadının soyunma niyeti seni ne diye geriyor ki? Kendine de yazık ama değil mi?

Hem hangi küstahlığınızdan aldığınız hakla bizi sorgularsınız ki?

Bir başkasının fikrini, değerlerini anlama empati yapma  yeteneğiniz var mıdır? 

Bir kadının, ebedi alemini inşa için örtünürken kadınca nasıl bir bedel ödediğini ve neler kazandığını ne bilirsin ki sen?
Keza  halkı  hayattan bezdirircesine üzerinde tepinerek  kurduğunuz   bu sistemin sosyal devlet anlayışındaki hatalar  ve eksikliklerinden   sebeb    az buçuk dünya geçimliği uğruna  zavallı durumlara düşürülen  bazı kadınların  neden soyunduğunu da  bilmezmiş gibi konuşma... 
 Bİ  SUS ARTIK   ve  bir daha    UMURSAMADIĞIN HAYATLARA KARIŞMA!

Bu coğrafyanın hangi tarihinde naylon entelektüel sıfatınızla ülkenin en basit sorunlarına karşı empati yapıp, hayata karşı  ilkeli duruş ve davranışla bakabildiniz  ki?

Geçmişte zalimce bakışlarınızdan nefislerinizin tapınaklarına, ağzınızın suları akarcasına üstüne giydirdiğiniz sözüm ona her türlü çağdaş zırvalarınıza kurban ettiğiniz hayatlar hala yetmedi mi?

Şimdi de  yaptığınız zulmler yetmez miş gibi   zırvalamalara dayandırıyorsunuz  işi!!!

Ha şimdi kendi dünyalarınızda kendi algılarınızla her şeyi nasıl anlarsanız anlayın ve yaşayın,   bundan bize ne?...

 Sığ kafalılar, sözüm hepinize...

Nasihatten de anlar mısınız bilmem;  amma sana  "SANA NE?" denilmeden önce aklınızın ermeyeceği bazı şeylere "bana ne" demek de şifadır.

Maksadın çiğ fikirlerinin reklamı için ‘iyisi mi, kötüsü mü olur’ mantığıyla saçmalamaksa  prim yok artık  zırvalarına; BİL ve ANLA!

  Ve  şimdi   "Zihinsel deformasyona uğramış beyninizin saçmalıklarında hortlattığınız kabuslarınızın yağdırdığı paranoid fobilerinizi de alın"     lütfen uzak durun bizden!

Ve artık “Bİ SUSUN" kutsal saydığınız tüm putlar aşkına!...

BİR GİDİŞİN GERİDE BIRAKTIĞI






   Şimdi sadece geçmişin yaşanmışlığında anı olarak kalan tüm acıları düşünüyorum… 
Neden ve niçinlerle sorgulamak istemeden.. 
Sadece öylesine...
 İçlerinden bir tanesinde duruyorum. 
Acılara beden olmuş ismin en yalın haliyle…
”Anne” kelimesinde kalıyorum....













Gökyüzü grimsi bir renge bürünmüş.. hava ise puslu.. semada asılı kalmış bulutlar gibi duygularım da hüznün tüm koyu tonlarına salmış kendini... Dışarıdaki puslu hava beni de çekiyor içine.. zihnimin derinliklerinde kalmış, ruhumda izler bırakan tüm acı hatıralarım canlanırken gözlerimde, gözyaşlarım süzülüyor hafiften yağan yağmurla birlikte..

Şimdi sadece geçmişin yaşanmışlığında anı olarak kalan tüm acıları düşünüyorum… neden ve niçinlerle sorgulamak istemeden.. sadece öylesine.. içlerinden bir tanesinde duruyorum. Acılara beden olmuş ismin en yalın haliyle…”Anne” kelimesinde kalıyorum…ardından içini hüzün kaplayan keder diye doldurduğumuz diğer her şey boş geliyor bana....geçiniz dercesine…takıldığım bu kelimeyi düşünürken,  yıllar önce annelik nasıl bir duygu diye soran bir arkadaşıma, yüreğini ellerine alırsın da dolanırsın ya yollarda.. işte o ruh hali nasıl bir şeyse, annelik de öylesi bir şey dediğimi hatırlıyorum şimdi de.


 O zamanlar için yavrumun henüz doğumunda sorulmuş böylesi bir soruya verilmiş cevaptı bu.. Lakin tüm anneler bilirdi ki; bu ruh hali, çocuklarının gelişim ve bedensel büyüme sürecine göre değişebilen bir seyirdi. Anneler olarak çocuklarımızın hem ruhen, hem bedenen gelişim evrelerine şahit olmak; Yaradan’ın bahşettiği muhteşem bir imkândı bizlere. Onların emeklemesindeki halleri, adımlarını ilk atmaya başladıklarındaki heyecanımız, dudaklarından yarım yamalak dökülen kelimelerin sevimliliği, ağlarken bile anne nidasıyla yaydığı o tatlı yaygaraların eşliğinde hemencecik gözyaşlarının belirivermesi ve bizlerinde bir koşuda yanlarında olma isteğimiz tatlı birer heyecan olarak kalmıştır her birimizin hafızalarında. Ya çocukluğumuzu da geri getirircesine onlarla yaşadığımız oyun ve park maceralarımız.. dış dünyamızda hangi olumsuz şartlarda olursak olalım, alıp götürmüştür bizi de kendi çocukluğumuzdaki masallar ülkesine.. ve keyfine doyum olmayan anlar kalmıştır onların sayesinde. 

Anneliğe ait her türlü duyguların keşfinde çocuklarımın büyümelerine şahit olurken, o günlerde yüreği ben gibi aynı heyecanla atan bir başka anne tanımıştım, komşusu olmam gibi bir rızka nasip olmam sebebi ile.. Hepimiz gibi idi onunda yavrusu ile ilgili hassasiyetleri. Lakin önemli bir farkı vardı bizlerden. Bu farkı ona ait kılan, yavrusunun doğumunda maruz kaldığı oksijen yetersizliği sebebi ile dış dünyadan tamamen kopuk, hayatı boyunca yatağa bağlı yaşaması zorunluluğu idi...hep yeni doğan bir bebeğin hassasiyeti ile bakıma muhtaç  iki  büklüm olmuş bir yavru ve annesi.

Bedeninin hassaslığından ve yeterli beslenemediğinden olsa gerek, kemikleri bir cam gibi kırılgandı.  Hatırlıyorum, bir keresinde bana uzattığı ellerini avuçlamıştım ellerimle. Ona yakınlığımı hissettirme gayretim sessizce akan gözyaşlarına şahit kılmıştı gözlerimi de. Bu yaşların sebebi ona dokunuşumdan hissettiği acıdan mı idi, yoksa ruhunun ıstırabından mı  bilemediğimden.. çektim ellerimi üzerinden..  ne zaman, hangi anda geleceği belli olmayan sara nöbetleri ve ardından sanki hiç bitmeyecekmiş gibi uzayan ağlama krizleri, alanında uzman en iyi doktorlara gidilse bile, ne olacağını bekleyip görmekten başka hiçbir şeyin yapılamayacağının bilinmesi bir annenin ruhunu hangi girdapların esaretinde çaresizliği hissettirmezdi ki?

Oysa böylesi durumlarda bile daima dua ile yaradanına sığınmaktan başka hiçbir haline şahit olmadım bu güzel annenin.. Hiç sitem ettiğini de görmedim tevekkül etmekten başka. Bizden tek istediği ara arada olsa yavrusunun dünyasına konuk olup ona sevgimizi belli etmemiz idi. Yavrusunun sara nöbetleri sonrası onu her ziyaretimde karşılaştığım cılız bedeni ve bir noktaya sabitlenmiş dalgın gözlerdeki bakışlarıyla, ölümle yaşam arasındaki o ince perdenin kalktığı ruh halini yansıtırdı sanki bana... o anda gözlerini kaçırıp, bizi dünyasına almak istememesini ötelerle kurduğu bu bakışlardaki derinliğe bağlardım kendimce.

Annesi, ona en ağır gelen şeyin kızının dünyası ile iletişiminin tek kapısı olan gözleriyle temasına kapattığı o anların olduğunu söylemişti hüzünle… “Belki de senin çektiğin acının farkında ve bu durum ona da ağır geliyordur, bu yüzden kaçırıyordur gözlerini senden” demiştim ona.. “Yapayalnız kalmayı istiyordur belki de sadece kendine ait dünyasında..” Bazı zamanlarda ise onu ziyaretimden memnun olduğunu hissettirircesine gözlerindeki siyahlığın ışığından parıldayan tebessümleri ile kendi dünyalarımızda girdiğimiz çıkmazlarımızdan kurtarırcasına şükür telakkileri sunuyordu bize..

Annesi, birlikte olduğumuz tüm zamanlarda kızının her hali ile ilgili yaptığımız sohbetlerde onun sıkıntılı hiçbir halini anlatmazdı.. şikayet edip sitemlerini de yolladığına hiç şahit olmadım yaradanına..  Hep bir anne yüreği ve şefkati ile sarmıştı yavrusunun tüm sabır gerektiren hallerini. Birde duası vardı onu diğer annelerden farklı kılan..

 “Yavrumu benden sonraya bırakma Allah’ım!” diye içten yakarışlarını semâya çıkartan..   

 Sahi bir anne yüreği kendini de yakan böylesi bir duayı nasıl terennüm ederdi?

 "Cennet annelerin ayakları altındadır" sözünü, peygamberim cennetin bedeline ancak bir ‘Ana Yüreği’ eşdeğerdir bilinci ile söylemişti değil mi?

Yıllar önce anneliği ilk kez tadacağı bebeğinin cinsiyetini öğrendiğinde “Saadet Nur” olsun ismi demişti "Neşe" içinde bana..

Sözlük anlamı ile “Bilinci dolduran tam bir doygunluk, mutlu olma hali..” imiş..

Dışarıda sarıya  bürünmüş bulanık hava..

Caddelerde yağan yağmurla birlikte usul usul esen ılık bir tatlı rüzgar.. ve duygularımın belirsizliğinde ben.. 

Bugün saadet bedensel ızdırabından kurtulup sonsuzluğa bir kuş gibi uçarak ebedi özgürlüğüne kavuştu. 

Geride sabır yüklü bir anneyi bırakarak.. Umarım ana kızın bu kısa dünya sahnesindeki sabırla imtihanı kızına koyduğu ismi gibi cennetteki gerçek saadetlerinde buluşturur onları..

Benimse, bir bedenin yükünün ızdırabından kurtuluşuna sevinmenin mi, yoksa yavrusundan dünya imtihanı ile ayrılığı yaşayan bir annenin kalbine çökmüş hüznün tesellisini hangi kelimelerle dolduracağımı bilmezliğin git gel sarkacında belirsiz dolanıyor duygularım zihnimde..

Dışarıdaki puslu hava, yerini akşamın alacakaranlığına bırakıyor..

Şimdi ise ayrılığın acısını kendi ruhunda yaşamış bir annenin duygularının kesişiminde, sarıya bürünmüş ruh halimle havanın tatlı soğuğuna bırakıyorum kendimi üşüyen bedenimle.. sadece Rabbimin sözlerinin sıcaklığı ile teselli bulan kalbimin sukûneti ile… 

SELAMETLE KALIN…