6 Şubat 2017 Pazartesi

HAYATIN RENKLERİNDE KAYBOLMAK








Kendine yolculuk sınırları olmayan bir keşif...
 Tek kural var;  sınırları çizmezsen bu keşifte yolcu olabiliyorsun...
Bazen kalabalık  caddelerde rengarenk hayatların içinden geçerek yapıyorsun bu yolculuğu, bazen iç dünyanın gizemli labirentlerinde yol alarak...

Benimde işte o  rengarenk hayatların içinden geçerken  gizli pencerelerimden bakarak kendimi kaybetmek istediğim günlerdendi o gün. 
Plan yapmadan  durağa gelecek ilk otobüsün gideceği yer  güzergahım olacak ve akacaktım farklı  hayatların içine düşüncesi   geçerken aklımdan;  sefer saatleri oldukça seyrek olan  Taksim otobüsü geldi,   bindim o an. 
Malum hafta sonu İstanbul trafiği derken  birbuçuk saat sonra vardık Taksim'e.
Son durak olan geniş meydanda indim. İstiklal caddesine doğru yürürken cadde üzeri ara sokakların loş  gizeminde kendimi bambaşka dünyalarda buluyordum şimdide. 
Hayatım boyunca iki veya üç kez gittiğim Taksim'in cadde ve ara sokaklarını keşfederken karşılaştığım Kiliseler, barlar, Avrupai tarzda Fransız balkonlu binalar, hanlar, dükkanlar vs... gözümde oldukça farklı ve değişik bir dünyaya ışınlamıştı sanki beni. 

Cadde boyu aşağı doğru yürüdüğümde doğma büyüme İstanbul'lu olmama rağmen ilk defa gördüğüm Galata kulesinin otantik büyüsü içinde  olmanın cezbedici  büyüsü beni mest etmişti.
Kuleye sapmadan hemen Karaköy'e inen yokuş aşağı bayırda bir sürü müzik aletlerinin satıldığı bir sokağa da rastlamıştım...
Yol boyu rastladığım herşey  süpriz gibiydi benim için...
Cadde üzeri karşılaştığım  her dükkana tek tek girip  çoğunluğu  piyano olan  bir tanesinde yaklaşık yarım saat kaldım. İçerde  beyefendi ve birde  hanımefendi vardı.
Beyefendi piyano başına oturmuş birşeyler çalıyor...
Ben  beyefendiye dönüp "Merhaba;  caddeden geçerken duyduğum bu muhteşem ses beni kendine  çekti. Acaba  sizden bir istirhamım olabilir mi?  diye sordum, davetsiz misafir olarak  girdiğim bu hoş ortam ve güzel dünyalarına.
 "Tabi elbette buyrun" dedi  kibar bir şekilde adamcağız...:)
"Diikatimi çektiniz çok güzel  piyano çalıyorsunuz,   benim içinde Richard Clayderman'dan "Ballade pour Adeline" veya Andre Rieu'den "Annie's Song'a" çalabilir miisniz" diye  rica ettim  kendisine...
Tebessüm etti..
"Ovv hanfendi elbette hay hay" dedi...ve her iki  muhteşem eseri  sonuna kadar  profesyonelce çaldı...bitirdikten sonra tabi şaşkınlık sırası benden ona geçtiği için (ben pür tesettürlü  ve  başörtülü olunca haklı tabi adamcağız...:
"Hanımefendi siz nerden biliyorsunuz; piyano ve klasik müzikle yakından ilgilenenlerin bilebileceği bu isimleri" diye sordu bana...
 Gülümseyerek çocukluğumdan beri severek  dinlediğim müzisyenlerdir" deyince şaşkın  bakakaldı adamcağız.:)...
 Sonrasında  benim  için özel olarak çalacağını söylediği Chopin'e ait en sevdiğim eseri olan Spring Waltz'ı da içeren  kısa ama muhteşem piyano resitalinden sonra tılsımlı bir anın hafızamdaki izleri ile ayrıldım bu yerden.
Size de tavsiye ederim  hayatın akışı  içinde hiçbir plan yapmadan nasibinizde olan tüm  sürprizlere bırakın kendinizi. 
Neden mi?
   Unutamayacağınız o  anların küçük ayrıntılarda gizlendiğini  fark ettiğinizde  çocuksu sevinçlerde kalıyor  geriye dönük hayat sahnelerinzde.

Selametle kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

teşekkür ederim