Her insanın içinde garip bir yol hikayesi vardır. başı sabır,sonu umut... blog sayfama hoş geldiniz......... hannesu

27 Ocak 2017 Cuma

HAYALLER VE GERÇEKLER


      Toprağa yayılmış her çiçeğin rengarenk resmini çizelim evrendeki tüm boşluklara...






İnsanoğlu diğer tüm canlılar gibi bir yolcu…

Bu yolculuğunun sonsuzluğa uzanan dünya hayatı menzilinde ise bazen bir oyuncu, bazense bir yönetmen… Yaratıcı tarafından kendisine bahşedilen iki temel özelliği var, yolculuk seyrini belirleyen...

Bunlardan  aklıma ilk evvelde gelen; iradesini ve yetilerini kullanabilme hâizliği, bir diğeri ise hayal  gücü kapasitesi...

Hayat sahnesinin rasyonel sandığımız gerçeklikler içinde değişkenlik gösteren bu rollerde, özellikle hayal gücü önemli bir derinliğe sahip…

Bu anlamda yaşadığım gerçeklerden bunaldığım ve yorulduğum anlarda, hemen hayal dünyamın bilinçaltı evrelerinde, kendi derinliklerimde keşfe çıkarım. 

Yine böylesi bir yolculuğumda içinde bulunduğum hüzünlü duygu yoğunluğumdan çıkışlar ararken hayal dünyamda yaptığım bir gezi geldi aklıma…

Kelimelerle resmini çizdiğim bu yolculuğumda, yüreğime çökse de kasvet, gam ve keder; gözlerimden sel gibi boşalsa da gözyaşlarım; beni ele verse de yüzüme sinmiş hüznüm; çıkarmaya kararlıydım içime çökmüş üzüntümü.

Kalmamalısın kan hücrelerimin çeperleri arasında,  Üzüntüm!..
Takılıp kaldığın hücrelerimin duvarları arasında gör bak nasıl bir yolculuğa çıkacağız senle baş başa.

Hadi sen de özgürce “uç-git” artık benle uzaklara…  

Önce bir dağın zirvesinden, gün batımında ışığın yerini alan gölgeler seyr eyleyelim senle. Tadını çıkar bu keyfin sen de.

Güneşin batarken yayılan tüm kızıl tonlarına dokunalım bulutların üstünden.

Ardından ormanların içinde saklanmış küçük göllere konuk olalım.

Bembeyaz kuğuların arasında dolaştığı nilüferlerden zerâfet çalalım.

Bir deniz kıyısında dalgaların birbiri ardı sıra çarpmalarından oluşan köpüklerle ıslansın ellerimiz ve ayaklarımız.

Martıların suyun üzerindeki çığlıkları ile beraber bir batıp bir çıkışlarına şahit olalım senle.

Sahil kıyısındaki patika yolda hızlıca koşalım ardımızdakilere takılmadan yine beraberce.

Hazan mevsiminden kalma kurumuş dallarla söyleşi tutturalım senin üzerine.

Yollara savrulmuş sarı yapraklar da eşlik etsin bu sohbetimize.

Hem de söylenmemiş en güzel sözlerle.

Ve diyelim ki; beraberce her şeyde sevinç ve üzüntü iç içedir böylece.

Ne dersin?

Bir küçük yelkenliyle açılalım pasifiğe, istersen sen de.

Takalım kelimelerimizi yelkenimize, kanat diye.

Süzülelim kanatlarımızla, okyanusun derin sessizliğine…

İçimizde harmanlanmış tüm yoğun duygularımızla dolu sevinçlerimizle, cennetten kopup yeryüzüne düşen o küçük adacıklara bir buse de biz konduralım.

Güneşin bulutların arasından tebessümle gönderdiği ışınlarıyla dans eden maviliklerde yunuslara el sallayalım içten gülüşlerimizle.

Uçsuz bucaksız okyanusun sakin sakin esen dalgalarında bırakalım tüm hüzünleri.

Semâda kımıl kımıl gezinen bulutlardan sükûnet koparalım bir demet…

Toprağa yayılmış her çiçeğin rengarenk resmini çizelim evrendeki tüm boşluklara...

Adalar etrafındaki küçük atollerin kıyılarından okyanusun koyu maviliğini seyre dalalım pervasızca, zamanın uçuculuğuna aldırmadan hem de…

Seyr eyleyelim, yunusların bir dalış bir çıkışlarını aşkla.

Kaybolalım, palmiye ağaçlarının gökyüzüne uzanan bakışlarında…

Uçsuz bucaksız maviliğinde sakin sakin salınan dalgalara bırakalım tüm hüzünleri senle beraberce…

Uzanalım maviliğin koynundan yeşilin tüm tonlarına.

Okyanus’taki bu geziden sonra, kanat çırpalım dünyanın en güzel kara parçalarına.

Güney Amerika olsun ilk durağımız…

Önce Peru ‘ya kanatlanalım.

Gidelim senle Peru’nun antik çağlardan bugüne uzanan gizemli İnka medeniyetinin büyüsüne.

Labirentlerinde tozu dumana katalım bir güzel.

Sakın pes etme! Yorulmak yok asla benle.

Güney sınırındaki dünyanın en kurak çölünde, acizliğimizi de tadalım keyifle ve tam ortasındaki vahada umutlarımızı yeşertelim sevinç içinde.

Şili’ye inelim şimdi de.

Volkanik bir dağın eteklerine gidip seyr edelim tepelerinden püsküren alevlerin yaydığı lavları.  Cehennem sıcağını hissedelim orada…

Ürperip korkunun suskunluğunda kalakalmalıyız bu lavların kenarında…

Ateş nehrinin pervasızca akıp giden lavlarını O’nun büyüklüğü ve muhteşem gücü titretmeli,  sonsuzluğun bu uçsuz kıyısında.

Amazon ormanlarının tüm renk tonlarında huzuru bulalım ve diyelim ki Hayat’a: “Anlamı bulunca yaşamın her türlü yayılımında “Güzel kal” ve asla kendini bırakma parmaklıklar ardına…”


Ve sen de içimdeki üzüntüm “uç-git” artık, Amazon ormanlarının balta girmemiş sığlıklarında…

OKULUM...ÜSKÜDAR KIZ LİSESİ










Ortaokul ve lise öğrencilik yıllarımı geçirdiğim "Üsküdar kız Lisesi" Fıstıkağacı yokuşunda Fethipaşa korusunun üstünde geniş bir alana kurulmuş İstanbul’un en  güzel yerlerinde olan bir okuldu...
Ağaçlar içinde geniş bahçesi, kocaman spor salonu, boğaz gören sınıflarının yanısıra, o zamanın şartlarında okul aile birliğinin katkılarıyla piyano, keman, saz vs gibi müzik aletlerinin de olduğu  müzik odamız bile vardı okulumuzda.
Evim Üsküdar Bağlarbaşı'nda tarihi Çinili camiinin hemen üstünde , Ermeni kilisesi ve  semte ismini veren İlkokulunun tam bir alt sokağındaydı.
Ben gecenin sabaha döndüğü alacasında  her gün ders saatimiz başlamadan tam 1 saat önce çıkardım okul yoluna....
Evden çıktıktan sonra küçük bir yokuşu aşardım önce. Bu yokuşun bitiminde karşıma ilk çıkan ilkokulu okuduğum Bağlarbaşı ilköğretim okulu idi..
Okula henüz başlayan ve annelerinden ayrılmak istemeyen miniklerin ağlama sesleri arasından geçerdim o yoldan.

Henüz ortaokula başladığım o günlerde  okul yolu üzeri güzergahımda miniklerin o sahneleriyle karşılaşmak hayatın basamaklarında bazılarından  bir basamak daha önde olmanın sorumluluğunda düşündürüyordu beni hayatla ilgili..
Bu düşüncelerle okul yolunu adımlarken izafiyet teoremine teslim olmuş zihnim  yıllar içinde  yolculuk yaptırırdı bana.
Hayalimde canlandırdığım o sahneler beni alıp götürürdü zamanın önümde akacak anlarına. 
Çocukca saflığımla, masmavi düşlerim de pembe umutlarım vardı benim, sonrasında hayat okyanusunun  sert dalgalarında köpükleriyle beraber  sonsuzluğa kaybolacak olan.
Hatırlıyorum  gökyüzü kadardı, gözlerimde biriktirdiğim o umutlar...
Gözlerim sabahına kavuşmayı bekleyen güneş gibi pırıl pırıl...
Sisli bir havada toprağına kavuşan yağmurun sesi gibiydi sesim...
Rengarenk çiçeklerin açtığı çocuk ruhumda... 
Küçük bir kız çocuğu kadar masumdu geleceğe dair hayallerim  oysa...

Okula yürüyüş yolumda  hayallerimde gezinirken   Ortaokulu bitirmiştim bile...
Derken lise, üniversite, derken derken…
Ve ölümde sonlanırdı tüm düşüncelerim..
Ta ki Üsküdar Kız Lisesinin o geniş demir kapısına varıncaya kadar...
Zamanda hızla yol alırken böylece iki katlı, sıralı, bahçelerinde ortancalar, güller, leylakların olduğu müstakil şirin mi şirin evlerin önünden geçerken; çiçeklerin renk cümbüşleri içinde bana gülümseyerek selam vermelerine de tanık olurdum...
O güzelim renklerin en koyu tonlarında çiçeklerle selamlaşmamın bittiği uzun yolun sonunda bu sefer Bağlarbaşı'nın Üsküdar'a inen yokuş aşağı bayırında dönemecim olan Fıstıkağacı'na giden yolun tam kesişiminde Rum ilköğretim okulu çıkardı karşıma...
Rum öğrencilerin önlükleri siyah değil kreme yakın sarımsı bir renkti hatırladığım kadarıyla...


Biraz daha yürüyünce Üsküdar Amerikan kız lisesinin olduğu sokağa girmiştim bile.. Geniş bir bahçe içinde dersliklerinin olduğu çok güzel bir eğitim binasıydı  bu okul.  Duvarlarını tamamıyle kaplamış o güzelim sarmaşıklarından görünmeyen lojman binasının balkonunda gördüğüm İngilizce konuşan yabancı uyruklu hocalar  bana  bu dünyada kendimden başka başka hayatların olduğu düşüncesini getirirdi çocuk dünyama. 
Öyle ki bu düşüncelerim dünyanın değişik yerlerinde farklıda olsa benimkiyle eş ayni insani ihtiyaçlarla başka yaşamların olduğuna dair  düşüncelerimle başbaşa bırakıyordu beni hayata dair çocukça sorgulamalarımla...
Zaman ne çabuk akıyor...
 Şimdi ileriye dönük hayallerim yok. 
 Bu günü kurtarmanın yaşam  kavgasında  dağ gibi yorgunluklarımla  başbaşa.
Hayatı ben değil; o beni kaçınılmaz sona sürüklüyor adeta.
Selametle kalın.

23 Ocak 2017 Pazartesi

BENCİLEYİN YAŞAMAK








Hani bazı insanlar vardır ya...
Bugünleri, yarınları hep başarmaya, kazanmaya odaklıdır...
Hatta başkalarının kaybetmesi uğruna bile kazanmak hoş görünmeye başlar zamanla onlara...
Ve hiç kaybetmeyi bilemezler.. 
Oysa sürekli kazanma hırslarıyla elde ettiklerinin büyülü tılsımı da kaybolur sonrasında ama  farkında olamazlar...
Çünkü yetmez kazandığını sandıkları herşey...
 Tatminsizlik sarar ruhlarını...
Dahası dahası, dahası, dahası için neler feda etmişlerdir hayatlarında...
Oysa bir de bakmışlar ki fark etme yoksunluğuyla başbaşa kalmışlar yaşamın ayrıntılarında...
Ve geçip gitmiş güzel olan ne varsa onlardan uzaklara.
Oysa  nerden bilebilirlerdi ki hep kazanma hırsında olanlar  ruhlarını yaşarken nasıl bir ölüye dönüştürdüğünü...
Zira haklı olduğu şeyler de bile sırf "sevdikleri" incinmesin diye kaybetmeyi tüm hücrelerine yedirmenin ne menem bir şey olduğunu bilemeyeceklerdi  o insan müsveddeleri yaşamın bazen sessizce hayattan çekilmek olduğunu...
Bilemezlerdi tabi çünkü nefisleri için hep başrol de olmaları gerekti..
Şımarık ve çiğdiler çünki.
Bilemezlerdi bu yüzden yaşamın nasıl bir "güzelce" olduğunu...
Onlar için yesinler, içsinler  ve dünyevi hırsları uğruna  kazanmaktı    "YAŞAMAK"
"Nefislerini dolu dizgin tatmin etmekti",
Her arzusu uğruna tüketmek umarsızlığında bir çırpıda insanda dahil herşeyi harcamaktı onlar için "YAŞAMAK"
Kısaca aslında "bir yok oluşa" sürükleyen doyumsuz tüketmenin girdaplarında öz benliğini yaşamın bereketsizliğine idam etmekti onlar için "YAŞAMAK"...
Sadece kazanmanın, zevk-i sefanın peşinde koşanlar için hayatın ergenliğinden hiç çıkmamak ve çiğ kalmaktı onlar için "YAŞAMAK"....
Bir çocuk saflığından günden güne uzaklaşıp,
Kendi girdaplarında yok olmaktı  "YAŞAMAK"
Aslında  yaşarken ölmekti onlar için nefes almak."
Yaşamın gerçek güzelliklerinin farkında olmak dualarımla…
Selametle kalın.

22 Ocak 2017 Pazar

KADIN DEDİĞİN





Kadının hayatın tüm dinamiklerine dair her şeyi erkeğin maddi, manevi yada sosyal gücünden beklemesi veya araması ne hazin ve acı bir şey.
Aynı şekilde erkeğinde hayat arkadaşını yani eşinin   istediği gibi kullanacağı kadar saf ve aptal olmasını istemesi de kendine dair hangi açıkların anlaşılmaması için olabilir ki?
Düşünsenize böyle bir şey hem uhrevi, hem dünyevi vebal değil de nedir ki?
Akıllı bir erkek her dediğine itaat eden, her yaptığına onay veren robotvari bir varlık olarak kadını neden tanımlasın ki. ?
Hem böyle bir  varlık hayatın çıkmazlarında hemen savrulan kolay yıkılan kendi yetenek ve gücünün hiçbir zaman farkında olmayan silik bir tip olarak  ne kendine ne sevdiklerine ne verebilir fayda gösterebilir ki?
Nitekim Asr süresinde Allah’ın  müminlere buyurduğu gibi “birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden”ler olarak eşlerin birbirlerini tamamlaması  da  konumuza en güzel açıklığı getirir değil mi?
Üstelik “SEVGİ”  iki insanın birbirine hissettiği karşılıklı  ortak duyguysa ve bu duygu hayatın içinde paylaşılacaksa tek tarafın tahakkümü altında bir yaşam iki taraf içinde “zül”değildir de nedir peki?
Eee  tabi zamanla öyle bir ilişki içinde sevgi gider yerine emir-itaat doğrultusunda sadece belli ve zaruri ihtiyaçlar için katlanılan zorunlu bir birliktelik gelmez mi?
Üstelik Allah’ın kadına verdiği gerek duygusal, gerek diğer her yönden pek çok farklılıkların olması ve bunun kullanılması erkek içinde zenginlik değilde nedir ki?
Niye böylesi bir imkanı erkekler; hem kadına verdiği değeri gösterme sebebi olarak hem bu zenginlikten fayda sağlamak için görmek istemez ki?
Üstelik hayatta   "MUTLULUK"  başta olmak üzere diğer herşey bir diğeri üzerinden elde edilmesi beklenecek şeyler değilken..
Kaldı ki insan ancak Yaratıcının kendi içine koyduğu yeti ve yeteneklerini kullandıkça kendini her şeyde zengin kılabilir...
Oysa ki, Allah'ın kadına bahşetmiş olduğu, hem bedensel hem de ruhsal devinim ve dönüşümün bereketinde kendini bundan mahrum kılmasına izin vermesi  üzerine ne söylenebilir kelimelerin kifayetsizliğinde söz kalmıyor gerçekten.

Herkesin kendi iç dinamiklerinin farkında olması dualarımla.

Selametle kalın


Outlandish - Aicha



Bu   güzel eseri ilk olarak yıllar önce Tunuslu sanatçı  Khaled'den dinlemiştim. Outlandish grubu gençlerinin de diğer  şarkıları  ve yorumuna bayıldım.
Keyifli dinlemeler.:)









RABB'İN TEKVİN SIFATI

                     

"İnsan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.YASİN/77

Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: "Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?"YASİN/78

De ki: "Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir."YASİN/79










Tabiatta ki her şeyi en güzel şekilde yaratmış, herkese farklı farklı özellikler, yetenekler, güzellikler vermiş Hak Teala..
Yarattığı her şeydeki farklılıkları birbirlerine üstünlük olsun diye değil, tamamlayıcı olsun diye kodlamış.. 
Öyleyken bu denli dünyaperestlik, kötülük,  savaşlar   kime ne fayda verdi ki tarih boyunca?
Kimse ne bu dünyada, ne de sonsuz hayatta amellerinin boynuna doladığından başka bir şeyi bulmuyor.
Üstelik üstünlüğün sadece takvada olduğu belirtilmiş vahye muhatap tüm insanlığa.
Ayetlerde de sürekli buna vurgu yapılıyor ve tekrarla hatırlatılıyor bu tema... 

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık, ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” 
HUCURAT 49/13

Yine bir hadiste geçtiği üzere;

“Allah, sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. O, sadece sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.” 
Müslim, Birr, 34; İbn-i Mace, Zühd, 9
Sorunların ve sıkıntıların dünya penceresinden kısıtlı bakış açılarımızdan doğduğu aşikar..
Rabbim adaleti ile tüm iyi ve salih  olanlara yardımlarını göndersin.
 Kötülüğün zirvede olduğu şu zamanda muvahhidleri muhafaza etsin.AMİN
Selametle kalın..


21 Ocak 2017 Cumartesi

GECE'NİN DUASI




Rabb'imiz; bizi Sana yakınlaştıracak, hayırlı ve güzel işlerle ömrümüzü verimli kıl...

                                Sana yakın kullarınla dost olmayı bize nasip eyle...
              Bize bahşettiğin her nimeti, kurumuş toprağı verimli kılan yağmur taneleri gibi senin rıza ve hoşnutluğunu  kazandıracak  "İYİLİK" yolunda bereketlendirmeyi nasip et bize...
Ayağımıza takılan tüm engeller ve zahmetlerin umudumuzu ve gücümüzü acziyete dönüştürmesine fırsat verme...
Rabb'im yardımını gönder sadece sana KUL  olmak isteyenlere...AMİN.





TOPRAKTAN SIFIR BEDENLER












Hepimiz aciz ve güçsüz olarak doğduk dünya hayatının içine ve sıramız geldiğinde, Rabb'imizin bizlere bahşettiği nefeslerimiz tükendiğinde karışacağız toprağın derinliklerine...
Kupkuru sıfır bedenle hemde...
Görünürde bedenimizi yani toprağımızı saran çimenler, çiçekler olacak belki de...
Lakin  zahirde görünmeyen nelerle haşr olacak ruhumuz???

Uğruna ömrümüzü heba ettiğimiz kısa süreli dünya hayatı için kazanç gibi görünen herşey, rahatlatıcı iksir sunabilecek mi ebedi hayatın bekleme arefesinde bizlere...
Sahi yaşarken hep unutur olduğumuz ebedi hayatı kazanmanın şifresi nerde???


Selametle kalın.

MEMLEKET HAVASI







Memleketimi düşünüyorum...
Asırlar öncesinden atalarımın geldikleri toprakların güzellikleri canlanıyor gözlerimde.
Yüksek tepelerin, sivri kayalıkların, yeşilin her tonunun yayıldığı ormanların ve yaylalarının, insanın doğasına kattığı güzellikleri de geliyor sonra aklıma. 
Tabiatın; böylesine tüm güzellikleri, kucağında vatan diye yar kıldığı insanına cömertçe sunması  ve kaynaşmaları ne hoş bütünleştirmiş onları. 
Bu doğanın coğrafi özelliklerinden gelen, zorlu hayat şartlarına rağmen insanına güler yüzlü bakışlar, samimi dostane davranışlar bırakması da bambaşka  bir güzellik katmış havasına. 
Kafkas insanı; Gürcüsü, Çerkesi, Osetyalısı, Abhazyası... ve diğer halklarıyla doğanın bu denli renk çeşniliğinin  zenginliğinde, hoşgörünün sakin limanına çekip alır sizi de içine. 
Zarif ve hassas ruhları; müzik ve yöreye özgü halk danslarının figürlerinde iz bırakır; cesaret ve zerafetin eşliğinde kendilerini izleyenlere. 
Karlarla kaplı yüksek tepelerin uçurumlarından doğup hızlı akan ırmaklar, bu topraklarda yaşayan insanlara zorluklara direnme gücünü de vermiştir aynı zamanda. 
Bunun her türlü görselliğini görebilirsiniz yöre insanının zarif ama canlılığa dair tüm izleri taşıyan halk danslarında.
Görsel bir muhteşemlik ve kıvraklığın hakim olduğu Kafkas danslarında, cesaretin ve esarete boyun eğmezliğin izleri de yansır her ince ayrıntısında..
 Her ne yaşarsa yaşasın Kafkas insanı  durgunluk ve hayattan kopuşun imkansızlığını sergiler  bizlere bu dansın hız, akrobasi ve zerafetin hakim olduğu kıvraklıklarında  ...
Selametle kalın.