Hafızamın çocukluğuma ait en derinlerinde saklı anlardan hatırladığım; ölümün iç dünyamın vazgeçilmez bir sorgusu olmasıydı.
Çocukluğuma denk geldiği dönem de Haydarpaşa Numune Hastanesinde memur olarak çalışan babam
yaz tatillerimde ısrarlarıma dayanamayarak işine giderken benide yanında götürürdü .
Babamla işe gidiş gelişlerim o küçücük dünyamda çok büyük heyecanlar verirdi bana...
Çünkü gidiş ve dönüş yolumuz için yol üzeri güzergahımız da "Karacaahmet Mezarlığı" vardı.
Benim için "mezarlık" demek zira çocuk yaşlarımda önünden geçerken bile hissettiğim heyecanımın kaynağı bu olsa gerek, zamanın hayal dünyamda ruhuma yaptırdığı seyahatlerim demekti.
Öyle ki bu seyahatlerim hayatın değişik duraklarında durdurup sorular sordurur ve sorgulamalar yaptırırdı bana...
Hele hele muhteşem heybeti, elif harfi gibi nazik edası, yaz kış hiç dökülmeyen yaprakları ile mezarlıkların hüzünlü havasına sükûnetiyle huzurlu nefes katan o servi ağaçlarının güzelliğini seyr eylemek aman Allah'ım beni alır ötelere götürürdü adeta.
Yol güzergahı yaptığımız her mezarlık içinden geçişimizde babam " burda hesap gününü bekleyen ruhların Allah'ın kelamına ihtiyacı vardır" diyerek bir mezar taşı yanında duraklar "Fatiha ve Yasin" süresini okurdu. Babam dualarını okurken bende değişik doğum ve ölüm tarihleriyle dolu mezar taşlarından ibaret mezarlığı seyreder ve çocukça tefekkürlerime dalıp giderdim.
Değişik yaş ve meslek gruplarından insanların toprağın altında sessiz yatışlarının mündemiçliğinde kimbilir hangi çığlıklar, feryatlar vardı geçmişin pişmanlıklarına dair diye düşünürdüm bu çocukça tefekkürlerimde.
Bazı günler yüz ikiyüz yıllık mezar taşları önünde dururduk...
Taşlar üzerindeki Osmanlıca ve Arapça yazılar hakkında bilgi verirdi babam.
Arapça, Osmanlıca harflerden yazılı o taşlar babamın anlatışıyla beraber beni alır zamanda yolculuğa çıkarır; hayatın,var oluşumuzun amacı, sebebi, sonucu hakkında sorgulatırdı.
Babamla beraber işe giderken yaptığımız mezarlık ziyaretlerimiz; o anki ruh halimle kıyısında durduğumuz ölüm ve içinde olduğumuz hayatın tıpkı bir sarkacın git gel salınımlarındaki gibi zamanın farklı anlarında yaşanmış hayatlara beni konuk eder ve tekrar çocukluğuma geri getiren sihirli bir zaman makinesiydi sanki.
Hastane acil servisinde, yoğun bakım ünitesi ve morgun kapısında yakınlarını heyecan, korku ,kaygı, ümit ve kaçınılmaz son olan ölümle yüzleşme hakikatine şahit olmanın çocuksu gözlemlerimde bıraktığı etkileri bir sonraki yazımda yazmak ve kirlenmemiş çocuk saflığında adımlarken hayatı, farkındalıklarımızın olgunluk meyvelerimizle yaşamımızı bereketlendirmesi duamla.
Selametle kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
teşekkür ederim